Göbeklitepe Anunnakilerin Evcilleştirme Laboratuvarıdır

göbeklitepe'yi kimler, hangi amaçla yaptılar?

Göbeklitepe şu an için Dünya’daki en önemli antik yapı diyebiliriz. Çünkü tarihi baştan yazmasıyla beraber Türkiye deyince akla gelen ilk tarihi yapı unvanını da ele geçirmiştir. Dünya’da adını duymamış çok az insanın olması, Göbeklitepe’yi sadece gizemli bir yapı değil aynı zamanda bir cazibe merkezi de yapmıştır.

İlgi odağı olan bu yapının ne amaçla yapıldığı, kimler tarafından yapıldığı ile ilgili sayısız görüş ortaya atılmıştır. Buna rağmen ilk günden bugüne ana akım bilim bu konuda herhangi bir ilerleme kat edememiştir.

Şimdi Göbeklitepe’nin ne olduğundan ziyade ne olmadığını maddelerle anlatalım:

Günümüzden yaklaşık 12.500 yıl önce inşa edildiği düşünülen bu taş devri yapılarının yapılış biçiminde ortak bir özellik göze çarpmaktadır. Şimdilik altı tanesi gün yüzüne çıkarılmış, toplam yirmi adet olduğu belirlenen bu üzeri açık yapıların merkezinde T biçiminde karşılıklı iki kireçtaşından yapılma sütun yine T biçiminde onları çevreleyen onikişer sütun bulunmaktadır. Anaakım bilime göre boyları 3 ila 6 metre, ağırlıkları 40 ila 60 ton arasında değişen bu taşları taş devri insanları kesmiş, taşımış ve dikmişlerdir. Ayrıca T biçimindeki sütunların stilize edilmiş insan tasvirleri olduğunu düşünülmektedir.

1. Maden kullanımının henüz başlamadığı dönemde bu taşları ne ile kesmişlerdir? Taşı taşa sürterek lazer kesimden daha iyi bir kesim ve üç boyutlu figürler ortaya çıkarmak ne kadar mümkündür? Yok eğer maden kullanarak bunları yaptılarsa o zaman neden hala tarih kitaplarımızda yazan yontma taş, cilalı taş ve maden devirleri sırası bulunmaktadır. Yontma taş devrinde maden kullanılmışsa tarih bilimin en temel disiplini çökmüş olmuyor mu?

2. Bir şekilde kesildiğini kabul edelim ve ikinci soruya geçelim. Tekerleğin icat edilmediği ve evcilleştime henüz başlamadığı için hayvan kullanılamayan bu dönemde ilkel insanların 60 tonluk bu taşları taşıyabilmeleri mümkün müdür? Bunu iddiayı hala savunanlardan günümüzde hiçbir teknolojik alet veya hayvan kullanmadan 60 tonluk bir taşı yerinden kaldırıp taşıyabilecekleri bir çalışma örneği bekliyoruz.

3. T biçimindeki sütunların insanı stilize ettiğini söyleyen görüşe aynı dönemlerden kalma Şanlıurfa Müzesinde sergilenen ilk heykelini göstererek, soralım? İnsanı anlatmak istediğinde Balıklıgöl Adamı adı verilen ve aynı döneme tarihlenen bu muhteşem sanat eserini ortaya çıkarabilen bir antik sanatçı, neden insanı daha basit olan T sütunlarla ifade etsin ki? Acaba anlatılmak istenen korktukları için oldukları gibi çizilmemiş gökten gelen tanrılar olabilir mi?

Peki, Göbeklitepe Bir Tapınak mı?

1995 yılında arkeolog Prof. Klaus Schmidt tarafından Alman Arkeoloji Enstitüsü’nün desteğiyle başlayan kazılar sonucu elde edilen verilere göre bu yapılar yerleşim amaçlı kullanılmamıştır. Bu yüzden de çanaksız çömleksiz neolitik dönemin ilk tapınağı fikri ortaya atılmış. Lakin yıllar geçtikçe bunu destekleyecek en ufak bir bulguya rastlanmamıştır.

Çoğunlukla dairesel bir formda yapılan bu tapınakların bazılarının spiral biçiminde olması, zeminini su geçirmez olması ve hiçbir yapının çatısının olmaması ilkel dönemin bilgileriyle uyuşmamaktadır. Yine Göbeklitepe’nin günümüze bu denli mükemmel olarak korunmuş olarak ulaşması ve yapılış yılından yaklaşık bin yıl sonra onlarca ton toprak ve çakmaktaşından oluşan moloz yığını ile gömülmesi de arkeologları şaşırtan diğer konular olarak karşımıza çıkmaktadır. Göbeklitepe’nin niye gömüldüğü de cevabı bilinmeyen sorular listesinde yer almaktadır.

Bizim görüşümüze göre orayı Yontma Taş Devri insanları yapmadı.

Bu yapıyı kuranların bir amaç doğrultusunda kurduklarına emin olduğumuza göre düşüncemizi bu amacı bulmaya odaklamalıyız ve bunun içinde eldeki bulguları kullanmalıyız. Şimdi madde madde gidelim:

1. Ters Doğum Sahnesi Ne Anlama Geliyor?

Göbeklitepe’de bulunan en değerli parçalardan birisi bize ayakları aşağıda bir bebeğin doğum sahnesini göstermektedir. 

Buradan anlaşılıyor ki doğum önemli görüldüğü için taşa kazınmış. Daha da ilginç olan doğum yapan kadının kafası aynı bölgede yer alan Soğmatar antik alanındaki Mezopotamya tanrılarından biri olan Tanrı Sin betimlemesiyle çok benziyor.

Günümüz bakış açısıyla diyoruz ki o zaman burası bir hastane de olabilir bir laboratuvar da olabilir. Dahası Mezopotamya kültürünün temelinin ortaya çıkış noktası da olabilir.

2. İlk Beyin Ameliyatı Göbeklitepe’de mi Yapıldı?

Bursa UNESCO Derneği’nin düzenlediği söyleşide konuşan Uzman Antropolog ve Tarihçi Dr. Levent Sevik, Göbeklitepe’de bulunan bir kafatası parçasında dünyanın ilk ameliyatının yapıldığının keşfedildiğini söylemiştir. Sevik açıklamalarının devamında, Göbeklitepe’de bulunan kafatasının bir parçasının üzerinde bir delik olduğunu ve bunun tripilasyon insan kafatasında ilkel anlamda yapılan kafatası delgi ameliyatı olduğunu söylemiştir. Ona göre bu bir operasyonun göstergesidir ve dolayısıyla burada yüzde elli ihtimalle tarihteki ilk kafatası operasyonu yapılmıştır.

Bu bilgiye göre de burası bir hastane ya da laboratuvardır.

3. Arpanın Evcilleştirilmesi ve Bira Yapımı

Göbeklitepe’de Çanak Çömleksiz Neolitik B dönemine tarihlenen çalışma alanında bulunan ve 160 litreye kadar kapasiteye sahip altı kabın içinde gri-siyah yapışkan kalıntı izleri bulunmuştur. Bu kireçtaşı kaplar üzerine yapılan kimyasal analizlerin ilk sonuçlarında, gri-siyah yapışkan izlerin, tahılın ıslatılması, öğütülmesi ve fermantasyonu sırasında ortaya çıkan  kalsiyum oksalat içerdiği ortaya konmuştur. Bu merak uyandırıcı sonuçlar araştırmacılar tarafından erken dönemlerde alkollü içecek üretimi ve tüketimi ile ilgili erken göstergeler olarak değerlendirilmektedir. Buna ek olarak bira ve bira yapımına dair en erken kalıntıları sunmaktadır.

Burada ve çevredeki diğer antik yerlerde ilk buğday ve arpa evcilleştirmelerin başladığını kabul ettiğimizde hastane fikrinden laboratuvar fikrine doğru kaymaya başladık sanki.

4. Karma Sütunu ve Üç Nesil

Göbeklitepe’de bulunup Şanlıurfa Müzesinde sergilenen bir sütun bize üç nesli bir arada vermekte ve sanki bir karma bağı sunmaktadır.

İlginçtir bu yaklaşık 12 bin yıllık eser görüldüğünde akla Güney Koreli sanatçı Do Ho Suh'un 7 metre boyundaki Karma isimli heykeli gelmektedir.

İki sanatçı arasında 12 bin yıllık bir fark olsa da muhtemelen anlatılmak istenen aynı gibi görünmektedir. Buradan çıkardığımız sonuç ise bir hayli ilginçtir: Göbeklitepe’de her ne yapılıyorsa sonuçları sonraki nesilleri de etkiliyordu.

Günümüzde genlerdeki mutasyonların sonraki nesilleri etkilediğini, hastalıkların bile ilk nedeninin kalıtsal olduğunu düşündüğümüzde burada genetik ile ilgili çalışmaların yapıldığını düşünüyoruz ve laboratuvar fikrine bir adım daha yaklaşıyoruz.

5. Dinozor Motifi mi Kuş mu?

Anaakım bilim ısrarla onlar dinozor değil kuş dese de; yılan, tilki, aslan, turna, boğa, yaban domuzu gibi gerçeğe yakın boyutlarda ve yalın hatlarla yapılmış hayvan tasvirlerinin bolca bulunduğu sütunlarda kadim sanatçı bu tartışmalı çizimlerin hangi kuş türü olduğunu neden net bir şekilde ortaya koymamıştır merak ediyoruz?

Hatta günümüzde de hangi kuş türü olduğunun açıklanmasını bekliyoruz. Yok, bu motiflerin kuş değil de biz de birçok araştırmacı gibi dinozor olduğunu kabul edersek o dönemde ilkel insanların dinozorları bilmeleri nasıl mümkün olmuştur merak ederiz.

Bu durumda insanların ya sandığımız kadar ilkel olmadıklarını ya da daha başka bir ileri teknolojik güçten bilgi aldıklarını kabul etmemiz gerekir ki bu da bizi Antik Astronotlar Teorisi’ne götürür.

Ne der bu teori? Vaktiyle uzaydan dünyaya gelen bir tür bizlere medeniyeti vermişlerdir. Üstün teknolojileriyle de Sümerlilerin Anunnaki dediği bu tür dünyadaki tüm kültürlerin mitolojilerinde kendilerine tanrı ya da tanrıça olarak yer bulmuşlardır.

Şimdi Göbeklitepe’de bu Anunnakilerin başka izlerini de bulduk mu tamamdır.

6. Tanrıların ve Tanrıçaların Çantaları

İlginç bir şekilde M.Ö. 3800'lerde ani bir şekilde ortaya çıkan ve üstün bir medeniyet kuran Sümerlerdeki ya da Amerika halkları gibi birçok medeniyetteki tanrı ve tanrıçaların kullandığı çantalar buradaki sütunlarda da mevcuttur. 

Bu da bizi doğrudan ilk düşüncemiz olan Göbeklitepe gibi yapıların Mezopotamya kültürünün temelinin ortaya çıkış noktası olabileceği fikrine götürür. Daha da önemlisi burası bir insan yapısından ziyade bu üstün medeniyetin yani Anunnakilerin laboratuvarlarından biri de olabilir.

7. Peki Ne Var Bu Anunnakilere Ait Çantaların İçinde?

Bu çantaların içinde genetikle ilgili bir şey bulduk mu fikrimiz daha da netleşecektir. Ne yazık ki Mezopotamya metinleri bize bu bilgiyi vermez. Ancak biraz daha kurcaladığımızda görürüz ki Aborjinlerin yaşadığı Avustralya Mullumbimby’deki bir höyükte bulunan yazıdaki ifadeler bu bağlamda çok değerlidir:

“Hayat bir çantaya getirildi. Tanrı, karanlıktan gelen ışık ile geldi ve insana bir ruh verdi ve ışık ile getirilen insanın oğulları, Cennetin Sütunları oldular. Yükseklerden gelen, hayatı dünyaya getirdi.”

Çantaların içinde genetik materyaller mi vardır, karanlıktan gelen ışıktan kasıt bir UFO mudur? Sonraki anlatılar Aborjinlere yapılan genetik bir müdahaleyi mi anlatmaktadır? En ilginci Aborjinlere yapılan bu müdahale Göbeklitepe’de mi yapılmıştır?

Bu soruların cevabını belki de Aborjinlerin tanrı sembolünde bulabiliriz. Çünkü o sembol Göbeklitepe’de de bulunan sembollerden biridir.

Hemen bu noktada söyleyelim; Aborjinlerin tanrı sembolü ile Mezopotamya tanrıçalarından genetik ve yaratılışla ilişkilendirilen tanrıçası Ninmah’ın(Mısır’da Hathor) göbek kesici sembolünün benzerliği de düşündürücüdür. 

Eğer burası bir Anunnaki laboratuvarıysa işi bitince teknolojik aletlerin alınarak gerisinin gömülmesi anlam kazanacaktır. Çünkü genetik ve tıbbi araçlar radyasyon yaymakta olduğu için bugün bile hastanelerin genellikle bodrumlarında bulunmaktadır. Peki, Göbeklitepe’deki çantalar DNA mı taşıyordu?

8. Sagba Tableti de Genetik ve Tanrılarla mı İlgili?

Bölgeyle ilişkilendirilen Sümerlilere ait Sagba Tabletinde şu ifadeler düşündürücüdür:

Büyü ant, göklerin aşılamayan dairesi,

Büyü an, yerlerin aşılamayan dairesi,

Tanrı tektir ve insan suretindedir.

Tanrı ve insan birbirinden ayrılamaz.

“Göklerin aşılamayan dairesi” Van Allen Kuşakları olabilir mi? “Yerlerin aşılamayan dairesi” Göbeklitepe’deki dairesel yapılar olabilir mi? Daha da ilginci “Tanrı tektir ve insan suretindedir.” Bölümü buradaki genetik işlemlerin bir anlatımı olup sonradan Tevrat’a girmiş olabilir mi?


Eğer bu önermeler doğruysa yine Göbeklitepe’nin Anunnakilerin laboratuvarlarından biri fikrine ulaşmış oluruz.

9. Büyük Okyanus'taki Paskalya Adasındaki Yumurta ve Kuş

Büyük okyanusun ortasında bulunan ve yaklaşık 11 metre uzunluğundaki ve yaklaşık 55 ton ağırlığındaki “Moai” adı verilen taş heykelleriyle ünlü Paskalya Adası’nda bulunan bir kuş-yumurta figürünün Göbeklitepe’de de bulunması çok ilginçtir.

Bu da Göbeklitepe’nin taş devri insanlarından ziyade her iki kültüre de ulaşabilen Anunnakilerce kullanıldığının bir göstergesi olabilir.

10. T Sütunlar Tanrıları ve Üzerindeki Yarım Tilki Figürleri Acaba Hayvan Deneylerini Mi Anlatıyor?

T sütunlar ilk olarak çok büyük yapılıyor ve zaman ilerledikçe küçülmeye başlayarak biblolara dönüşüyor. Sümerlilerin Anunnakileri diğer kültürlerin tanrılarıyla Göbeklitepe’nin bağını kabul ettiğimizde bu sütunların tanrıların tasvirleri olması çok daha mantıklı görülüyor. Sümerliler’den Romalılara kadar birçok kültürde dünyanın on iki tanrıdan oluşan bir meclis tarafından yönetildiği ve bu tanrılarında en tepedeki tanrı ve tanrıçaya bağlı olduğu düşüncesi Göbeklitepe ile çok uyumlu değil mi? Sonuçta on iki sütunun çevrelediği dairesel yapıların ortasında iki T sütunu bulunmakta. Yine paganizm döneminde bu tanrıların heykelleri küçülerek insan cebinde taşınan boyutlara indirgenmiş. Hatta günümüzde bile paganizme inanan dünyanın yarısından fazla nüfusu tanrılarının minik heykelcilerini yanlarında taşıyıp, evlerinde sergilemiyor mu?

Bir de en büyük iki sütunun üzerinde tanrının müdahalesiyle ikiye bölünmüş bir tilki figürü karşımıza çıkmaktadır. Bu da sanırım Göbeklitepe ve diğer laboratuvarlarda yapılmış olan genetik çalışmaların en güzel özeti gibi durmaktadır.

Sonuç olarak;

Bu liste uzayıp gider ama ne yazarsak yazalım henüz % 10’luk bir dilimi kazılan Göbeklitepe gizemini korumaya devam edecek gibi görünüyor.

Hele de bu bölgeye büyük devletlerin gösterdiği özel ilgi; kazı başkanı Klaus Schmidt’in ve Alman Arkeolog Werner Herbert Schnuchel’in şüpheli ölümleri; Göbeklitepe’de bulunan 40 santimetre boyunda, 25-30 kilogram ağırlığında taştan yapılmış, ''üzerinde ayaklı hayvan figürü olan insan başı'' heykelinin çalınması; Rockefeller’in ölümünden hemen önceki Göbeklitepe açıklamaları bilgileri de eklenince Göbeklitepe’nin gerçek tarih için olduğu kadar uzaylı müdahalesinin de kanıtlarını taşıdığı için insanlık açısından çok çok önemli bir yer olduğunu anlayabiliyoruz.

Bir uzaylı tür olan Anunnakiler hakkında altı kitap yazmış, bir kitabı İngilizce’ye çevrilmiş biri olarak diyorum ki dünya tarihi bize anlatıldığı gibi değil ve gerçek tarihe bir adım attığınızda bildiğiniz her şey değişecek…

Son olarak Göbeklitepe’ye gittiğinizde National Geographic tarafından hazırlanan 10 dakikalık sinevizyon gösterisinin yapıldığı salona muhakkak uğrayın.  Emin olun tapınak temasından ziyade genetik, uzay ve fen bilimleri temalarını ve Michelengelo’nun “Tanrının Eli“ tablosundaki gibi gökyüzünden gelen eller ile yeryüzündeki ellerin buluşmasını izleyeceksiniz.

Bu bilgilere ulaşmama vesile olan bana göre bölgenin en iyi rehberlerinden biri olan Tarihçi Halit Aygat’a ve Göbeklitepe arazi sahibinin oğlu Mehmet Tarık Yıldız’a teşekkür ederim.

Araştırmacı Yazar Gök Türk

01.03.2022